İçeriğe geç

Güve olan bakliyat yenir mi ?

Güve Olan Bakliyat Yenir mi? İktidarın Mutfakta Başlayan Hikâyesi

Bir siyaset bilimci olarak, güç ilişkilerinin yalnızca meclis koridorlarında, seçim meydanlarında ya da diplomatik masalarda kurulmadığını iyi bilirim. Güç, bazen bir sofranın düzeninde, bazen bir mutfağın içindeki karar mekanizmalarında şekillenir. “Güve olan bakliyat yenir mi?” sorusu ilk bakışta yalnızca hijyenik veya sağlıkla ilgili bir konu gibi görünse de, derinlemesine düşünüldüğünde bir toplumun iktidar anlayışı, ideolojik yönelimi ve vatandaşlık kültürü hakkında çok şey söyler.

Bu yazıda, bir bakliyat tanesinin içindeki güveden hareketle, iktidarın doğasını, toplumsal düzeni ve cinsiyet temelli güç algılarını masaya yatıracağız.

Güve ve İktidar: Bozulmanın Doğal mı, Politik mi Olduğu Üzerine

Her sistem zamanla bozulabilir. Tıpkı uzun süre saklanan bakliyatlarda oluşan güveler gibi, iktidarlar da denetimsizlikle, aşırı birikimle ve saydamlığın kaybolmasıyla “bozulma” belirtileri gösterir. Güve burada bir metafordur: kurumların içine sızan çıkar ağlarını, yozlaşmayı ve ideolojik çürümeyi temsil eder.

Bir siyaset bilimi perspektifinden bakıldığında, “güve olan bakliyat yenir mi?” sorusu aslında şu soruya dönüşür: “Çürümüş bir sistemin ürünlerini kullanmaya devam etmeli miyiz?”

Eğer iktidar mekanizmaları denetlenmezse, tıpkı hava almayan bir kavanozda olduğu gibi, sistemin içinde güveler ürer. Bu güveler bazen bürokrasiye, bazen ideolojiye, bazen de ekonomik çıkar ilişkilerine dönüşür.

Kurumların Koruyucu Kabı: Devletin Saklama Kavanozu

Bir toplumun bakliyat kavanozu devlettir. Bu kavanozun ne kadar şeffaf, hava alır ve dengeli olduğuna göre toplumun sağlığı belirlenir.

Kapalı, sorgulanmayan, denetime kapalı bir sistem; dışarıdan bakıldığında sağlam görünse de içeride çürümeye başlar. Devlet kurumları, tıpkı mutfaktaki kavanozlar gibi, düzenli olarak temizlenmeli, havalandırılmalı ve yenilenmelidir.

Burada siyaset biliminin temel kavramlarından biri devreye girer: meşruiyet.

Bir sistemin güve üretmemesi için meşruiyetini sürekli yeniden üretmesi gerekir. Halkın güveni, tıpkı kuru fasulyenin serin bir dolapta saklanması gibi özen ister.

Aksi halde, sistemin içindeki “güveler” hem maddi hem de manevi çürümenin habercisi olur.

Erkek Gücü, Kadın Katılımı: Mutfakta ve Siyasette İki Taraflı Bir Gerçeklik

Erkek egemen siyaset, genellikle stratejik ve güç odaklı bir yaklaşıma sahiptir. Kararlar hızlı, etkili ama çoğu zaman tek yönlü alınır. Bu, mutfakta “bozulanı at, yenisini al” mantığına benzer.

Kadınların toplumsal katılımı ise daha demokratik, bütünleştirici ve sürdürülebilir bir yaklaşım sunar.

Bir kadının mutfakta güveyle karşılaştığında verdiği tepki çoğu zaman “hepsini atmak” değil, “nasıl korunuruz”u düşünmektir.

Bu fark, siyasetin de doğasında vardır.

Kadınların temsil gücünün yüksek olduğu toplumlarda siyaset, katılımcı ve toplumsal dayanışmaya dayalıdır. Erkek egemen sistemlerde ise iktidar, “bozulmayı bastırmak” yerine “saklamayı” tercih eder.

Güveyi gizlemek mi yoksa kaynağını kurutmak mı daha politik bir eylemdir?

Bu soru, hem mutfakta hem parlamentoda geçerlidir.

İdeoloji Olarak Temizlik ve Saflık Arayışı

Siyaset tarihine bakıldığında, her ideoloji kendi “temizlik” kavramını yaratmıştır.

Kimi zihinsel saflığı, kimi ırksal homojenliği, kimi ekonomik düzeni “temiz toplum” idealiyle özdeşleştirmiştir.

Bu anlamda, “güve olan bakliyat” metaforu, sistem içindeki “istenmeyen unsurların” nasıl tanımlandığını da gösterir.

Güveye karşı verilen mücadele, kimi zaman mikro düzeyde bir ev kadınının çabasıdır; kimi zaman da makro düzeyde bir iktidarın ideolojik arınma politikası.

Ancak her temizlik eylemi masum değildir. Bir sistemin neyi “bozulma” olarak tanımladığı, onun iktidar anlayışını da açığa çıkarır.

Vatandaşlık ve Güven İlişkisi: Yenilebilir Olanın Politikası

Vatandaşın “güve olan bakliyatı” yememesi, sadece sağlık değil, siyasal bilinç meselesidir.

Bir toplum, ne kadar sorgulayıcıysa o kadar sağlıklıdır.

Bir vatandaş, elindeki bakliyatı inceler; tıpkı bir yurttaşın devletini denetlediği gibi.

Güven duygusu, toplumun hem gıdada hem siyasette en temel besinidir.

Güvesiz bir bakliyat, şeffaf bir devlet gibidir: içinde saklı hiçbir şey yoktur.

Peki biz hangi noktada “bozulanı fark etmeyecek kadar alışmış” hale geldik?

Bir güveye alışmak mı daha tehlikelidir, yoksa onu hiç sorgulamamak mı?

Sonuç: Mutfaktan Meclise, Bozulmanın Anatomisi

“Güve olan bakliyat yenir mi?” sorusu, aslında siyasal bilincin turnusol kâğıdıdır.

Eğer bir toplum, mutfağında bozulmayı fark etmiyor, onu sıradanlaştırıyorsa; o toplum siyasetteki çürümeyi de kanıksamıştır.

Siyaset bilimi bize şunu öğretir: İktidar, tıpkı bir kavanozun kapağı gibi, gerektiğinde açılmazsa içindekini bozar.

Ama aynı zamanda o kapağı tamamen kaldırmak da sistemi savunmasız bırakır.

O halde en kritik soru şu değil midir? Biz, kendi toplumsal mutfağımızda hangi kavanozları açmaya cesaret ediyoruz?

Ve hangilerini, içindekiler bozulsa bile, kapağını kaldırmadan saklamayı tercih ediyoruz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hipercasino mecidiyeköy escort
Sitemap
prop money