Görmezlikten Gelmek, Hoş Görmek, Bağışlamak Ne Demek? Siyaset Bilimi Perspektifinden Bir Analiz
Bir siyaset bilimci için bu üç kavram — görmezlikten gelmek, hoş görmek ve bağışlamak — yalnızca bireysel ahlakla değil, aynı zamanda iktidar ilişkileri, toplumsal düzen ve devletin ideolojik aygıtları ile de yakından ilgilidir. Çünkü bu kelimeler, bireylerin birbirine değil, çoğu zaman güce, otoriteye ve düzene nasıl yaklaştığını gösterir. Siyaset bilimi açısından bu üç kavram, “nasıl yönettiğimiz” ve “nasıl yönetildiğimiz” sorularına verilen farklı cevapları temsil eder.
İktidarın Kör Noktası: Görmezlikten Gelmek
Bir toplumda görmezlikten gelmek, genellikle iktidarın en sessiz silahıdır. Michel Foucault’nun kavramlaştırdığı biçimiyle, iktidar yalnızca baskı yoluyla değil, “görmeme”, “duymama” ve “adlandırmama” üzerinden de işler. Devlet, bazı sorunları görmezlikten gelerek onları yok saymaz; tam tersine, görünmez kılarak yönetilebilir hale getirir.
Vatandaş da benzer bir strateji izler. Haksızlığı görmezden gelmek, bireyin ahlaki bir tercihi değil, siyasal bir konumudur. Çünkü “görmemek”, mevcut düzeni sorgulamamaktır. Bir yurttaş, gördüğü adaletsizliği sustuğunda mı devlete sadık olur, yoksa direndiğinde mi?
Bu soru, her siyasal toplumun merkezinde yankılanır. Görmezlikten gelmek, yalnızca edilgenlik değil; bazen iktidarla işbirliğidir.
Hoş Görmek: İktidarın Estetik Yüzü
Hoş görmek, ilk bakışta bir erdem gibi görünür; ancak siyaset bilimi açısından bu kavram, çoğu zaman iktidarın yumuşak yüzünü temsil eder. Modern demokrasilerde iktidar, doğrudan baskı uygulamak yerine, “hoşgörü” kisvesi altında farklılıkları denetim altına alır.
Bir azınlığı hoş görmek, onu eşit kabul etmek değildir; onu “izin verilen sınırlar” içinde var saymaktır.
Bu durum, toplumsal düzenin “liberal vitrinini” oluşturur. Vatandaş kendini özgür hisseder, çünkü farklılıklar görünürdür; oysa bu görünürlük, sistemin izin verdiği ölçüde mümkündür.
Hoşgörü, bir iktidar stratejisine dönüşür: “Seni kabul ediyorum, ama seninle aynı değilim.” Gerçek bir hoşgörü, eşitlik talebini bastırmak için mi vardır, yoksa adaletin bir aracı mıdır?
Bağışlamak: Gücün Son Noktası
Bağışlamak, siyasal ilişkilerde bir erdem değil, çoğu zaman bir üstünlük göstergesidir. Devletin “af” ilanı, bir iktidar jestidir; çünkü affeden, daima güçlü olandır. Aynı şekilde bireyler arası ilişkilerde de bağışlayan, “yargılama” ve “tanımlama” gücünü elinde tutar.
Siyaset biliminde bağışlamak, adaletin değil, iktidarın söylemine yakındır. Çünkü bağışlamak, hesap sormayı askıya alır.
Bir devleti adil kılan, affetmesi değil; hatasını kabul etmesidir. Bağışlama, geçmişi unutmak değil, geçmiş üzerindeki güç dengesini yeniden kurmaktır. Bir devlet affettiğinde mi güçlüdür, yoksa hesap verdiğinde mi meşru olur?
Cinsiyet ve Güç: Erkek ve Kadın Perspektifleri
Toplumsal cinsiyet açısından bu kavramlara bakıldığında, erkeklerin ve kadınların yaklaşım biçimleri siyasal kültürün iki yönünü ortaya koyar. Erkekler, genellikle güç, strateji ve kontrol üzerinden hareket eder; görmezlikten gelmek onlar için bir “iktidar taktiği”dir. Kadınlar ise, tarihsel olarak dışlandıkları siyasal alanlarda, “hoş görmek” ve “bağışlamak” eylemlerini birer direniş biçimine dönüştürmüştür.
Kadın siyasetçiler, çatışma yerine demokratik katılım ve toplumsal etkileşim yoluyla değişimi savunurlar. Onların “hoşgörüsü”, güçsüzlüğün değil, dönüşümün aracıdır. Erkekler gücü korumak için mi görmezden gelir, yoksa kadınlar değiştirmek için mi bağışlar?
Bu soru, modern demokrasilerin etik zeminini yeniden düşünmemizi sağlar.
Vatandaşlık, Kurumlar ve İdeoloji
Her devlet, vatandaşına üç şey öğretir: neyi göreceğini, neyi hoş göreceğini, neyi affedeceğini. Bu öğretinin adı ideolojidir.
Eğitim sisteminden medyaya, hukuktan aileye kadar tüm kurumlar, bireyin “görme biçimini” belirler. Toplumlar, genellikle güçlülerin hatalarını hoş görürken, zayıfların tepkilerini affetmez.
Bu çelişki, modern vatandaşlığın trajedisidir: Görmezlikten gelmek düzeni korur, hoş görmek iktidarı süsler, bağışlamak ise geçmişi temize çeker.
Ancak hiçbiri gerçek bir adalet üretmez.
Sonuç: Sessizliğin Politikası
Siyaset bilimi bize şunu öğretir: Sessizlik, her zaman tarafsız değildir. Görmezlikten gelmek bir kabulleniştir, hoş görmek bir sınırlamadır, bağışlamak ise bir güç oyunudur.
Gerçek değişim, ne görmezden gelmekle ne de bağışlamakla gelir; adaleti talep etmekle başlar.
Bir toplum, affederek mi büyür, yoksa hatalarını yüzüne söyleyerek mi olgunlaşır?
Belki de cevap, “görmek” kelimesinin en derin anlamında gizlidir: hakikati görme cesaretinde.
Etiketler:
#siyasetbilimi #iktidar #ideoloji #toplum #kadınvesiyaset #demokrasi #vatandaşlık #etik #adalet